Türk Dış Politikasında İdealizm ve Realizmin Buluştuğu Sorun: Karabağ
Prof. Dr. Kamer KASIM
Kafkas Üniversitesi, Uluslararası Çatışmalar Araştırma Merkezi’nde (Qafqaz University International Conflicts Research Center) Karabağ sorununun tartışıldığı konferans nedeniyle 27-31 Mayıs 2010 tarihlerinde Bakü’deydim. Azerbaycan’daki üniversiteler arasında seçkin bir yere sahip olan Kafkas (Qafqaz) Üniversitesi modern ve gelişen kampusu ve uluslararası öğrenci yapısıyla dikkatimizi çekti. Bakü’yü her ziyaretimde şehre yeni binaların yapıldığını ve Azerbaycan’ın başkentinin Kafkasya’nın büyüyen merkezi konumuna geldiğini gözlemliyorum. Enerji gelirleriyle büyüyen Azerbaycan’ın zenginleşmeyi toplumun daha geniş bir kesimine ve diğer şehirlere de yansıtması halinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkeler arasında örnek hale gelmesi büyük bir olasılık. Azerbaycan’ın sadece enerji satan değil, petro kimya sanayine yapacağı yatırımlarla işlenmiş ve üretilmiş ürünlerin dışarıya satıldığı bir ülke olması sürekli ve sağlıklı bir büyümeye yol açacaktır. Ancak petrol ve doğal gaz zengini olan Azerbaycan’ın topraklarının % 20 si işgal altında ve o topraklarda yaşaması gereken yaklaşık 1 milyon kişi Azerbaycan’ın diğer şehirlerindeler. Ülke içerisinde yer değiştirmek zorunda kalmış (Internally Displaced Persons) Azerbaycan’da kaçkınlar denen insanlar uzun yıllar çok zor koşullarda yaşamak zorunda kaldılar. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile eğer nüfuslarının 1/8’i evsiz ve parasız olarak kısa bir sürede yerlerinden olsalar bundan oldukça olumsuz bir şekilde etkilenirlerdi.
Azerbaycan’ın en önemli sorunu olan Karabağ, Türk dış politikasında da sürekli gündemde olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bölgesel ve hatta global bir krize dönüşen Karabağ’da Ermeni kuvvetlerin işgalini durdurmak için tüm diplomatik kanalları seferber eden Türkiye’nin Kafkasya politikasına da Ermeni kuvvetlerin işgali zarar vermiştir. Azerbaycan istikrarsızlaşmış ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesine başlanması ve tamamlanması gecikmiştir. Rusya Ermenileri kullanarak Azerbaycan’ın Bağımsız Devletler Topluluğuna üye olmasını sağlamış ve askeri olarak da Ermenistan’daki varlığını pekiştirmiştir. Bu durum Azerbaycan’ın Batı ile entegrasyon sürecinin başlamasını da engellemiştir. Türkiye süren Ermeni işgalinden dolayı Ermenistan ile olan kara sınırını da kapatmıştır. Ateşkesten sonra da barış sürecini destekleyen Türkiye’nin çabaları işgali sona erdirememiştir.
Türkiye ile Ermenistan arasında protokollerin imzalanması ve protokollerde Karabağ sorunundan bahsedilmemesi Azerbaycan’da kırgınlığa ve kafa karışıklığına sebep olmuştur. Protokollerde yürürlüğe girmesi halinde 60 gün içinde Türkiye-Ermenistan sınırının açılacağının ifade edilmesi, Karabağ sorunu çözülmese de Türkiye’nin Ermenistan ile sınırını açıp açmayacağı tartışmalarına yol açmıştır. Başbakanımızın Bakü’de çok net bir şekilde Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye’nin sınırı açmayacağını ifade etmesi Azerbaycan’da bir rahatlamaya neden olmuştur. Ancak Ermenistan Anayasa Mahkemesinin protokollerin içini boşaltan açıklaması ve Ermenistan yönetiminin de süreci durdurmuş olmasına rağmen, Azerbaycan’da Türkiye ve Ermenistan arasındaki sürece yönelik kuşkular sürmektedir. Azerbaycan topraklarının işgalinin sona erdirilmesi ve soruna çözüm bulunması Türk dış politikasında hem idealist hem de realist perspektif açısından savunulması gereken bir durumdur.
İdealist açıdan ortada uluslararası hukuka aykırı etik dışı bir işgal söz konusudur. İnsanlar öldürülmüş, işkenceye uğramış ve evlerinden sürülmüştür. Hocalı’da dünyanın gözü önünde sivillere yönelik bir toplu katliam yaşanmıştır. Azerbaycan’ın uluslararası alanda tanınmış sınırları içinde olan gerek dağlık Karabağ gerekse onu çevreleyen topraklar işgal altındadır. Hem bu işgalin sonlandırılması hem de yapılan katliamlarla ilgili uluslararası yargılamaya gidilmesi gereklidir. Azerbaycan topraklarının işgalinin sona erdirilmesi ve yerlerinden edilenlerin geri dönmesine ilişkin çok sayıda BM kararı bulunmaktadır. Sorunun çözümüyle ilgili çabaları idare eden AGİT Minsk grubu etkili olamamaktadır. 14 Mart 2008’de BM Genel Kurulunda alınan işgalin sona erdirilmesini talep eden karar AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının olumsuz oy kullanması Azerbaycan’ın Minsk grubuna yönelik güvenini sarsmıştır. Türkiye’nin etik bir bakış açısıyla Azerbaycan topraklarının işgaline ve işgali destekleyen güçlere karşı kararlılıkla durması uluslararası alanda da konuya dikkat çekmeye devam etmesi dış politika ilkeleriyle uyumludur.
Realist açıdan bakıldığında da Türkiye’nin Azerbaycan’a olan desteği ulusal çıkarlarıyla uyumludur. Zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip bir ülke olan Azerbaycan bölgede yükselen bir konumdadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz hattı Türkiye ile Azerbaycan arasındaki enerji köprüleridir. Hem petrol hem de doğal gazda dışarıya bağımlı olan Türkiye için Azerbaycan gibi sıkı bağlara sahip olduğu bir ülkenin böylesi zenginlik kaynaklarını barındırması şanstır. Azerbaycan Türk Cumhuriyetleri arasında dil, kültür vb bağlar bakımından en yakın olan ülkedir. Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısı olan Azerbaycan Türkiye için önemli yatırım fırsatları sunmaktadır. Petrol ürünlerinin üretimi ve dünyaya satılmasında Türkiye ile Azerbaycan arasında yapılacak işbirliği iki ülkeye de kazanç sağlayacaktır. Azerbaycan’ın itilaflı olduğu Ermenistan ise topraklarında Rus askerleri bulunan ve Kafkasya’nın diğer bir bölgesel gücü konumundaki Rusya ile stratejik bağları olan ülkedir. Her ne kadar özellikle Ağustos 2008’den sonra ABD ve Batı, Ermenistan’ın Rus etkisinden kurtarılması ve bu nedenle Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesi gerektiği bakış açısına sahip olsalar da, Ermenistan’ın orta vadede Rus etkisinden çıkması çok zordur. Bu nedenle Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecine Türkiye-Azerbaycan ilişkileri feda edilemez.
Azerbaycan için en önemli sorun Karabağ sorunudur ve bu sorunun çözümü ancak ortaya konacak bir planın Azerbaycan tarafından da kabulüyle mümkün olacaktır. Karabağ sorununda her çözüm Ermeni kuvvetlerin işgal ettikleri topraklardan çekilmelerini gerektirecektir. Bu öncelikle Karabağ’ı çevreleyen 7 bölge ya da 7 bölgenin en az 5 tanesinden çekilmesi sonra da Karabağ’ın statüsünün kararlaştırılması şeklinde olabilir. Ancak Ermenistan’ı herhangi bir çekilmeye zorlayacak uluslararası baskıya ihtiyaç vardır. Azerbaycan BM kararlarıyla hukuksal açıdan kendisini garantiye almıştır. Ermenistan’ın bu aşamadan sonra Azerbaycan kabul etmediği takdirde işgali meşrulaştırması söz konusu olamaz. Karabağ sorunu coğrafi konum sebebiyle Kosova, Kıbrıs ve Abhazya, Güney Osetya gibi örneklerden farklıdır. Kosova ile Kıbrıs arasında çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Kosova’da iki toplum 1999 NATO harekâtından beri ayrı yaşamaktadırlar ve Şubat 2008’de Kosova bağımsızlığını ilan etmiştir. Kosova Sırbistan, Arnavutluk, Mekadonya ve Karadağ’a komşudur. Kıbrıs’ta da yine iki farklı etnik grup 1974’ten beri resmen 1963’den beri de fiilen ayrı yaşamaktadırlar ve KKTC 1983 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. KKTC’nin Türkiye’ye 70 Suriye’ye 96 km uzaklıktadır. Ancak Karabağ’ın herhangi bir ülke ile sınırı yoktur. Ermeni kuvvetler Dağlık Karabağ’ı çevreleyen Azerbaycan topraklarını da işgal ederek Karabağ ile bağ kurmuşlardır. Bu nedenle Azerbaycan içinde Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi olarak adlandırılan yapının çevresi de yine Azerbaycan topraklarıyla çevrilidir ve çıkışı yoktur. Böyle bir yapı bağımsız olamaz.
Türkiye, Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan ile eşgüdüm içerisinde ortaya bazı fikirler koyabilir. Taraflar 2001 Nisanında ABD’de de Key West görüşmelerinde belirli bir noktaya gelmişler ancak sonuç alınamamıştı. Türkiye Nahçivan’dan dolayı Azerbaycan ile komşudur. Nahçivan ile Azerbaycan’ı doğrudan birleştirecek olan koridorun Azerbaycan’ın kontrolüne bırakılması, Ermenistan’a da Dağlık Karabağ’a bağ sağlayacak koridor verilmesi, Ermeni kuvvetlerin işgal ettikleri Karabağ’ı çevreleyen bütün bölgelerden (Reyon) çekilmesi (5 bölgeden hemen diğer iki bölgeden de kademeli olarak olabilir) ve Dağlık Karabağ’ın da statüsünün kararlaştırılması şeklinde bir çözüm olabilir. Ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanlar (Kaçkınlar) yerlerine dönmeli ve bunların dönüş güvenliği sağlanmaları ve ekonomik bakımdan da yerleşimlerine uluslararası toplum destek olmalıdır. Hocalı katliamı da uluslararası alanda soruşturulup yargıya taşınmalıdır. Bunların yapılabilmesi halinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılması için engel kalmayacaktır. Kafkasya’nın insanların, mal ve hizmetlerin serbestçe dolaştığı, vizelerin kalktığı bir barış ve entegrasyon bölgesi haline gelebilmesi için öncelikle Karabağ sorununun çözülmesi gereklidir. Ermenistan’ın böyle bir Kafkasya’dan en fazla faydalanacak ülke olacağı gerçeğini Ermenistan yöneticilerinin görmeleri halinde çözüm için Ermenistan adım atabilir. Aksine bir durumda Ermenistan, Rusya’nın kontrolünde içine kapalı, izole edilmiş ve katı otoriter yapıya sahip bir ülke olarak var olmaya devam edecektir.
Prof. Dr. Kamer KASIM
07.06.2010
Akgün Medya