Home » Co-Chairman in the Press » 3 AYLIKKEN AYRILDI, 94 YAŞINDA DÖNDÜ

3 AYLIKKEN AYRILDI, 94 YAŞINDA DÖNDÜ

  3 AYLIKKEN AYRILDI, 94 YAŞINDA DÖNDÜ

Amerika’da yaşayan bir Ermeni olan Ohannes Bardakçıyan’ın yaşamı ve vatan aşkı tam bir “bizimkisi bir aşk hikayesi” türünden bir öykü… 1915 yılında Ermeni tehcirinde kundakta bir bebekken ayrıldığı Maraş’ı neredeyse bir asıra yaklaşan bir zaman diliminde her zaman büyük bir aşkla hayal eden Ohannes, 94 yaşına geldiğinde Diplomat Haber’in girişimleriyle doğduğu topraklara geri geldi ve yaş gününü bu kentte kutladı.

HERŞEY Türk Ermeni İş Konseyi Başkanı Kaan Soyak’ın duygusal bir telefonuyla başladı. New York’ta yaşayan Soyak, bir iş gezisi için gittiği Ermenistan’da bir grup Maraşlı Ermeni ile biraraya geldiğinde Erivan’ın önemli işadamlarından Levon Bardakçıyan’ın babası hakkında anlattıkları karşısında duygulanır ve bunu hemencecik oradan telefonla arayarak bize de anlatır.

Soyak, Maraşlı bir Ermeni olan Levon Bardakçıyan’ın Amerika’da yaşayan 94 yaşındaki babası Ohannes Bardakçıyan’ın birkaç gün sonra Ermenistan’a geleceğini ve orada 40 gün kalacağını belirterek önce öyküsünü anlatır ve ardından da bizim de Maraşlı olmamız nedeniyle en azından bir telefonla da olsa Maraş’ı ve doğduğu mahalle olan Kümbet Mahallesini anlatıp anlatamayacağımızı sorar…

Anlatılanlar o kadar insani duygulardı ki, bu his karşısında dili, dini, ırkı ne olursa olsun hiçbir insanın duygulanmaması mümkün değildi. Ohannes Bardakçıyan, 1915 yılındaki Ermeni tehcirinde henüz 3 aylık kundakta bir bebekken ayrılmak zorunda kaldığı Maraş’ı nerdeyse bir asıra yaklaşan bir zamandan bu yana görmemiş, görememiş… Ama Ohannes’in çocuklarına tek vasiyeti, ölmeden önce bir günlükte olsa anasının babasının memleketi ve kendisinin de doğduğu bir kent olan Maraş’ı görmekmiş…

Soyak’tan hikayeyi dinledikten sonraki o üç beş dakikalık zaman diliminde Diplomat Haber olarak hemen teklifimizi yaptık ve Ohannes’i Türkiye’ye Kahramanmaraş’a davet ettik. Mimiklerini, yüzünü göremesek de Levon Beyin o anki duyguları adeta telefonun ahizesine yansımış, sesi titremeye başlamıştı. Hiç kimseyle istişare bile etmeden bu teklifimize hemen “olur” yanıtı verdi.

Sonraki bir hafta içinde defalarca telefonla konuştuk Levon Beyle… Babası Ermenistan’a gelecek, daha sonraki zaman diliminde “bir yere gezmeye gidiyoruz” diyerek Bay Ohannes’i doğduğu topraklara getirecekti.

İşte o zaman gelip çatmıştı. Levon Bey Ermenistan – İstanbul biletlerini, bizde Diplomat Haber olarak İstanbul – Kahramanmaraş uçak biletlerini alarak ilk adımı atmıştık. Erivan’dan İstanbul’a sabaha karşı gelen uçaktan inen Baba Ohannes Bardakçıyan, oğlu Levon Bey ve Levon Beyin 22 yaşındaki güzel kızı Niery, iki saat Atatürk Havaalanında bekledikten sonra Kahramanmaraş uçağına biner ve sabah saat 09.00 sularında uçağın tekerleri piste basar.

Ohannes Bey “Kahramanmaraş Havaalanı” tabelasını görünce uçaktan indiğinde ilk yaptığı iş yere eğilerek toprağı öpmek olur. Alanın VİP kapısında Türk dostları tarafından çiçeklerle karşılanan Ohannes, gözyaşlarına hakim olamıyordu. Türkçe konuşuyor, kapıdaki güvenlik görevlisinden, kendisini burada kalacağı süre içinde şoförlüğünü yapacak olan Kahramanmaraşlı Hacı Mehmet’e kadar herkese gururla, “biliyor musunuz ben sizin hemşehrinizim, Maraşlıyım” diyordu.

Bay Ohannes’i Diplomat Haber aracına bindirdiğimizde hiç dinlenmek falan istemediğini, hemen doğduğu mekan olan Kümbet Mahallesine götürmemizi istedi. Doğduğu evin hangisi olduğunu bilmiyordu ama Kümbet Mahallesi Bahtiyar Yokuşunda temsili olarak Ermenilerden kalma bir evin duvarına beş dakika boyunca elini dayadı, içinden dualar mırıldandıktan sonra evin kapı taşını öptükten sonra olduğu yere oturdu. Kalbi pır pır atıyordu. “İkisi aynı anda olur mu” demeyin, enteresan bir şekilde hem ağlıyor, hem de gülüyordu.

Mahalle sakinleri de toplanmış, gelenin kim olduğunu öğrendiklerinde adeta uzaklardan akrabaları gelmişçesine hürmet ediyor, herkes evine bir acı kahve içmeye davet ediyordu. Her gelene adını sordu, ardından uzun sohbetler gerçekleştirdi. Bütün bir günü Kümbet Mahallesinde geçirdikten sonra akşam yemeği için mahalleden ayrıldık.

İftar vakti gelmiş ama henüz hava kararmamıştı. Yemek öncesi gittiğimiz mekânda Bay Ohannes’i ikinci sürpriz bekliyordu. Doğum günü için biz Diplomat Haber olarak bir gün önceden yaş günü pastasını hazırlatmıştık bile. Masanın arkasından “Happy Birthday” melodisi eşliğinde pastası geldiğinde büyük bir şaşkınlık geçiriyor, gözleri bir kez daha dolu dolu oluyordu.

Ohannes, Kahramanmaraş Havaalanına adımını attığından beridir Diplomat Haber’e ve bize sürekli teşekkür ediyordu ama bu pastayı da görünce artık Diplomat Haber’in kendi yaşamına milat getiren bir yayın organı olarak Amerika’da da herkese, bütün Maraşlı Ermenilere anlatacağını söylüyordu.

“Peki” diyoruz Bay Ohannes’e, “Siz kaç yaşında, nasıl buradan ayrıldınız?”

“Harp olduğunda Maraş’taydım. Ben 15’te doğmuşum. Harp olduğunda. 3 aylıkmışım. Mühimli mühimsiz biliyon ne demek? Terbiyeli terbiyesiz askerler. Babam anamla evlenmiş. Mühimliyi askere götürmüşler. Bir daha görmedik. Anam, büyük dayım ve kardaşımla geldik. Paramız yoktu. Benim mürkirim verdi. Kardeşiminkini dayım verdi. Öyle geldik. Anam Kudüs’te kaldı. İki sene sonra anam geldi. Ohooo. Kaç sene yaşadı. 40 sene kadar Amerika’da yaşadı. Kardeşim fukaraydı. Sonra zengin oldu.”

Belki de Türk – Ermeni ilişkileri yeni bir boyut kazanıyor

DOĞUM Günü partisi, ardından Müslümanlarla birlikte açılan iftardan sonra bir başka mekâna, Türk Sanat Müziği fasıl gecesine geçmiştik bile. Bu mekâna, başta Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz olmak üzere Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Balduk ile kentin önde gelen işadamları da katılarak onu mutlu etmişlerdi. Herkes ağız birliği etmişçesine “siz misafir değil, uzun bir süre memleketinden ayrılan evsahibisiniz” diyordu. Burada Ohannes, müzisyenlerle birlikte kendisi de mandolin çalıyor, “Sarı Gelin” ile “Çanakkale içinde aynalı çarşı” türküsünü ve “Bir tatlı huzur almaya geldim” şarkısını söylüyordu.

Ohannes, oğlu Levon ve torunu Niery’yi otelde değil, bir evde konuk etmeliydik ki, kendilerini daha samimi bir ortamda bulmalıydılar. Bu amaçla alıp evimize götürdük. Havaalanından bu yana torun, Ermeni kızı 22 yaşındaki Niery Bardakçıyan’a arkadaşlık yapan Türk kızı 17 yaşındaki Melis Atlı, aynı oday paylaşıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar sohbet ediyorlardı. Kimbilir belki de bu tablo, Türk – Ermeni ilişkilerine yeni bir boyut kazandıracak ilk kıvılcım, belki de bir tarihi miladın başlangıcıydı.

Ertesi sabah kahvaltıdan sonraki ilk durak önce Ticaret ve Sanayi Odası ardından da Belediye Başkanlığı idi… Hem Belediye Başkanı Mustafa Poyraz, hem de TSO Başkanı Mehmet Balduk, bu konuklarına çok özel bir ilgi gösteriyor, Başbakanın, bakanların kente geldiğinde verdikleri hediyelerin aynısını bu aileye sunuyorlardı.

Fanatik milliyetçi başkanın misafirperverliği

KAHRAMANMARAŞ’A 60 kilometre (37,28 mil) uzaklıktaki Zeytun (Süleymanlı) Köyü Ermeni tarihi açısından son derece önemli bir yerleşim yeridir ve Ohannes’in beş yıl önce vefat eden eşi de bu köydendir. Ohannes ve oğlu Levon buraya gidip gidemeyeceğimizi sorduğu anda köyün bağlı olduğu Ilıca Beldesinin Belediye Başkanı Atilla Aslan Kaçamaz’ı çoktan aramıştık bile.

Yola koyulduk ve 45 dakikalık bir yolculuktan sonra köye ulaştık. Köyün girişinde Başkan Kaçamaz bizi bekliyordu. Başkan burada da son derece içten bir şekilde Ermeni dostları karşılıyor ve Ohannes’in eşinin bugün harabe halde olan evine götürüyor, belki de büyük ihtimalle yıkandığı Hamam Harabelerini gezdiriyordu.

Fanatik bir Türk milliyetçisi olan Ak Partili Belediye Başkanı Atilla Aslan Kaçamaz, misafirleri için hazırlattığı mükemmel ziyafet sofrasında bu Ermenilere, Türk misafirperverliğini en ince ayrıntısına kadar sunuyordu.

Kahramanmaraş gezisinin üçüncü ve son gününde kentten ayrılma vakti geldiğinde Ohannes Bey, kendisini son kez kent kalesine götürmemizi istedi. Burada anlattıkları müslümanı hıristiyanı herkesin içini burkacak bir hikâye idi…

Ohannes Bardakçıyan, “Amerika’da bizim düğünler yapılır. Beraber vakit geçiririz. Hepimiz Ermeniyiz, Maraşlıyız. “Maraşlı olsun, çamurdan olsun” derler. Ben burada bir arkadaş buldum. Orada doğmuş. Babalarımız orada birlikte vakit geçirmişler. Kırım oldu, biz geldik. Şimdi burada görüştük. Maraş Uruguay’ın içinde birincidir.” diyor.

Ohannes anlatıyor

“MARAŞ benim ve tüm sülalemin doğum yerimizdir. Babam ulusal-siyasal hayatın önde gelen isimlerindenmiş. Ermeniler ve Türkler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda çoğu zaman babama başvururlarmış.

Biz küçük şehrimizle, Maraşımızla hep gurur duyuyorduk; buradaki her taş parçası bize tanıdıktı. Maraş’ın nüfusu yetmiş bindi; bunun otuz bini Ermenilerden oluşur; geriye kalanlar ise Türk, Fars, Arap, Rum ve Süryanilerden meydana gelirdi. Ermeni Gregoryenlerin birkaç kilisesi varmış: Aziz Sargis, Aziz Gevorg, Aziz Astvatsatsin ve kiliselerin en büyüğü olan Karasun Mankants. Protestan ve Katolikler de varmış.”

Güney Amerika’nın Maraşlı Ermenileri

GÜNEY Amerika nere Maraş nere demeyin! Brezilya, Arjantin ve Uruguay gibi ülkelerde Maraşlı Ermeniler yaşıyor.

1915’te gerçekleşen Ermeni tehciri sırasında Maraş Ermenileri yoğunlukla Suriye, oradan da Lübnan’a geçiyorlar.

Daha sonra da Marsilya üzerinden Marsilya ve ardından Güney Amerika’ya geliyorlar. 20. yüzyılın başlarında özellikle Arjantin ve Uruguay’a Avrupa’dan büyük bir göç oluyor.

Marsilya’ya gelen ilk Maraşlı Ermeni topluluklar bu dalgayla kendilerini Buenos Aires, Sao Polo ve Montevideo limanlarında buluyorlar. Şu anda Buenos Aires’te 25 bin, Montevideo’da 15 bin ve Sao Polo’da yaklaşık 5 bin Maraşlı Ermeni yaşıyor. Uruguay’ın başkenti Montevideo’da ise 15 bin Ermeni yaşıyor.

Ermeniler genellikle el sanatları mesleklerine sahip olduklarından buralarda zorluk çekmiyorlar. Kısa bir sürede ekonomik ve sosyal hayata uyum sağlıyorlar.

Brezilya, Arjantin ve Uruguay devletleri Hıristiyan kökenli olmalarından ve o dönem kiliselerin devletler üzerindeki büyük etkisinden dolayı Montevideo, Sao Polo ve Buenos Aires’te Ermeni kiliselerinin inşa edilmesinde yardımcı oluyorlar.

Ermeni kiliseleri çevredeki Ermenilerin kolektif yapılarını korumalarında belirleyici rol oynuyor. Her kilisenin içinde ya da yanında bir kültür merkezi, ilkokul, ortaokul ve lise bulunuyor. Bu okullardaki eğitim Ermenice ve İspanyolca dillerinde yapılıyor.

Ayrıca değişik meslek gruplarında çalışan Ermeniler kilise etrafında dayanışma ortamları yaratarak ve düzenli olarak her Pazar kilise ayinlerinde buluştukları zaman her konuyu tartışma olanağı buluyorlar.

Maraş Sancağı Ermenileri

KİLİKYA (Adana ve Çevresi) ve Kapadokya Bölgelerinin birleşim noktasında bulunan, Orta ve Doğu Toroslar arasına sıkışmış olan Maraş Sancağı 18.405 km2 bir alanı kaplıyor ve 72.143 Ermeni’yi barındırıyordu. Bölgedeki Ermeniler 64 yerleşim merkezine dağılmış halde yaşıyorlardı ve toplam 51 kiliseye sahiptiler. 717 yılında başta bulunan Bizans imparatoru Leon, Maraş doğumlu bir Ermeniydi. 1070 yılında yine Ermeni asıllı Bizans generali Filaret’in bölgede bir prenslik kurması da Ermenilerin Toroslar ve çevresinde ne denli büyük bir nüfusa sahip olduklarının kanıtıydı.

Ermeniler tarafından yayınlanan “Cışmardutyun” ve “Goçnag” gazeteleri bu cemaatin kültürel yaşamında oldukça önemli bir yere sahipti. Maraşlı Ermenilerin başlıca geçim kaynakları tekstil ve özellikle de bugün kot kumaşının atası olan mavi keten kumaşların üretilmesiydi. Ayakkabı üretimi, demircilik ve bağcılık da oldukça gelişmişti.

Maraş Kazası’nda çoğu yerleşim merkezinin batısında yer alan 22 Ermeni köyü bulunuyordu. Kentin 22 km dışında bulunan Fındıcak’da 2.500 Ermeni ve bu topluluğa ait bir kiliseyle bir okul bulunuyordu. Daha doğudaki Kişifli’de yaşayan 560 Ermeni Surp Nışan Kilisesi’ni ayakta tutuyorlardı. Dereköy’de yaşayan yaklaşık 1000 Ermeni Surp Hagop Kilisesi çevresinde toplanmışlardı. Camustul köyündeyse 250 Ermeni yaşıyordu. Döngel, Maraş’ın kuzeybatısında dağlık bir bölgede kurulmuş olan ve 1500 Ermeni’nin yaşadığı bir kasabaydı.

Source: Diplomat Haber

16.10.2009

Leave a Comment

*

Copyright © 2025 Tabdc.Org Sitemizdeki İçeriklerin Her Hakkı Saklıdır. İzinsiz Kullanılamaz. Akgün Medya

Scroll to top